Milyarlarca yıl önce sadece kozmik bir toz ve gaz bulutu ile başlayan evrenin serüvenini merak eden insanoğlu yıllarca bu gizemli yolculuğu araştırdı. Büyük patlama teorisine göre hidrojen, helyum, lityum ve berilyum elementleri evrenin oluşumundaki ilk yapıtaşlarıydı.
Önce deneme yanılma sonra bilimsel yöntemlerle doğada bulunan 94 elementi keşfeden bilim insanları periyodik tablonun 150. yaşında hala laboratuvarda 119. elementi bulmak için çalışmalarına devam ediyor.
Bize Kimyanın gizemli ve önemli bir bilim olduğunu hatırlatan mol günü insanlığın merakının tanımıdır. Etrafımızdaki ya da çok uzak galaksilerdeki işleyişi anlamamıza olanak sağlayan Kimya biliminin en önemli birimi Avodagro sayısı bizler için paha biçilmez bir bilgidir.
Das Periodensystem ist ein faszinierendes Ordnungssystem, das die Natur den Elementen gegeben hat. Der russische Chemiker Dimitri Mendelejew und der deutsche Chemiker Lothar Meyer haben dies unabhängig voneinander fast zeitgleich im Jahr 1869 erkannt. 2019 jährt sich die Entdeckung des Periodensystems zum 150. Mal. Die Generalversammlung der Vereinten Nationen und die UNESCO haben das Jahr 2019 daher zum International Year of the Periodic Table of Chemical Elements, dem Internationalen Jahr des Periodensystems ausgerufen.(Gdch, 2019)
ALKEV Fen ve Anadolu Lisesi 9. sınıf öğrencileri olarak hazırladığımız bu dergi ile sizleri Kimyanın gizemli dünyasında kısa bir yolculuğa çıkarmak istedik.
“In this infrared image, stellar winds from a giant star cause interstellar dust to form ripples. There's a whole lot of dust—which contains oxygen, carbon, iron, nickel, and all the other elements—out there, and eventually some of it finds its way into our bodies.” (Natıoanal geographıc, 2019)
Joni Mitchell'in şarkısında söylediği gibi evrenin ilk oluşumundaki elementleri içeren bedenlerimizle aslında hepimiz yıldız tozuyuz, ışığımızla evreni aydınlatıyoruz ve aydınlatmaya devam edeceğiz
Mol gününüz ve periyodik tablo yılınız kutlu olsun.
Froshes Mol Tag! Herzlichen Glückwunsch Periodensystem!
Irmak Bozkurt & Defne Öngün-9B
Kaynakça: "We Are Stardust—Literally". Nationalgeographic.Com, 2019, https://www.nationalgeographic.com/news/2015/01/150128-big-bang-universe-supernova-astrophysics-health-space-ngbooktalk/.
Photo Credit: NASA, JPL-CALTECH
Aristoteles
(MÖ: 384- 322)
Antik Yunan filozofu Aristoteles (Kısa adıyla Aristo), Platon'un öğrencisiydi ve Platon'dan sonra en büyük düşünür olarak kabul edilmiştir.
"Aristotle's conception of four elements was not grounded in science, but was widely accepted for centuries after his death. "
Aristo, elementlerin yeryüzünde büyüdüğüne ve niteliklerini değiştirerek, bir maddenin biçiminden diğerine dönüştürülebileceğine inanıyordu. Aristo'nun madde ve elementler hakkındaki görüşleri, kimya biliminin oluşum sürecinde bir sonraki ana aşama olan Simya'ya ilham vermiştir.
Görsel Çizim: Jeren Oldman, DDG tasarım
VON DER ALCHEMIE ZUR CHEMIE
Seit der Erschaffung des Universums haben sich die Menschen bemüht, ihre Bedürfnisse in allen Bereichen des Lebens zu befriedigen, wie Ernährung, Schutz, Verteidigung, Erwärmung. Andererseits hilft ihnen die Chemie, die Bedürfnisse der Menschheit zu befriedigen, indem sie die Struktur und Eigenschaften der Materie untersuchen.
Chemie ist eine Wissenschaft, die auf wissenschaftlichen Methoden basiert. Die wissenschaftliche Methode der Chemie begann im 17. Jahrhundert mit Wissenschaftlern wie Galileo, Francis Bacon, Robert Boyle und Isaac Newton. Vorher war die Alchemie der einzige Unterschied zur Chemie, die als Alchemie bezeichnet wurde und nicht auf wissenschaftlichen Methoden beruhte.
Alchemie ist die Arbeit, die Edelmetalle in Gold umzuwandeln, alle Krankheiten zu heilen und Unsterblichkeit zu erfinden. Die Entwicklung der Alchemie begann mit der Entdeckung des Feuers in Mesopotamien, im alten Ägypten, im Iran, in Indien und in China. Später lernten die Menschen, Metalle zu verwenden und sie vom natürlichen Zustand zu reinigen. Sie versuchten, Medikamente aus Pflanzenextrakten herzustellen. Darüber hinaus trugen sie zur Entdeckung des Porzellans und der Keramik bei, die heute verwendet werden, indem sie die Tontöpfe und Töpferwaren brannten, um das tägliche Leben zu erleichtern. Sie schmolzen Metalle und erhielten harte Legierungen und entdeckten pflanzliche und mineralische Farbstoffe. Alchemisten sind keine Wissenschaft, da Alchemisten ihre Arbeit durch Versuch und Irrtum tun und sie nicht auf theoretischen Grundlagen gründen. Empedocles (492-432 v. Chr.) Argumentierte, dass das Hauptmaterial aus Elementen von Feuer, Wasser, Boden und Luft bestehe. Der Plasmazustand der Feuersubstanz, der flüssige Zustand der Wassersubstanz, der feste Zustand der Erdsubstanz und die Luft repräsentieren den Gaszustand der Substanz. Aristoteles (384-322 v.Chr.), Inspiriert von den vier Elementen des Empodokles, die er paarweise als Eigenschaft von Materie, Temperatur, Kälte, Feuchtigkeit und Trockenheit in Kombination mit Luft, Wasser, Boden und Feuer bezeichnete, ist aufgetreten.
Ozan Engindeniz 9 Fen-A
KAYNAKÇA:
- "Simyadan Kimyaya". Kimyacilar Okulu. Web. 19.10.2019
- "Simyadan Kimyaya: Modern Kimyanın Doğuşu". Tübitak. Web. 19.10.2019
- "Von der Alchemie zur Chemie".Didaktik der Chemie/Universität Bayreuth. Web. 19.10.2019
150 YILLIK BİRİKİM
Element kavramının ilk ortaya çıkışı simyanın olduğu dönemlere dayanmaktadır. Simyacılar elementin tanımını yapmaya çalışmışlardır. Ama elementi basit maddelere ayrıştırılamayan madde olarak ilk doğru tanımlayan kişi Robert Boyle’dur. Simyacılar, değersiz metalleri altına çevirmeyi amaçlamışlardır, bunu gerçekleştiremeseler bile altın, gümüş, demir gibi birçok elementi keşfetmişlerdir.
Periyodik tablo elementlerin atom numaralarına göre sıralandığı bir tablodur. Elementler periyodik olarak benzer özellikler gösterdikleri için bu elementlerin toplandığı tablonun adına “Periyodik Tablo” denmiştir. Periyodik tablodaki elementler ayırt edici özellikleri baz alınarak düzenlenmiştir. ilk periyodik tablo silindir şeklindedir.
Günümüzde kullandığımız periyodik tablo ise yedi tane periyot ve onsekiz tane gruptan oluşmaktadır.
Fransız bilim insanı Alexander Beguyer De Chancorutois silindirin çevresine 16 kütle birimi yerleştirerek benzer özellikteki elementleri silindirin düşey satırlarında sıralayarak ilk periyodik tabloyu oluşturmuştur. Fakat, Chancorutois bir jeolog olduğu için kimya çalışmaları çoğu kimyager tarafından dikkate alınmamıştır.
Alman kimyacı Johann Döbereiner 1829 yılında bilinen elementleri ortak özelliklerine göre üçlü gruplar halinde sıralamış ve ayrı gruptaki elementlerin de atom kütleleri arasında bir ilişki olduğunu fark etmiştir. Bu bilgi diğer bilim insanlarını bu konuda araştırma yapmaya ve elementleri benzer özelliklerine göre gruplandırmaya yönlendirmiştir.
John Newlands, elementleri atom ağırlıklarına göre sıralamış, sekizinci elementin birinci elementle benzer kimyasal özellikler gösterdiğini ve bu özelliğin her sekiz elementte bir tekrarlandığını fark ederek bu kurala “Oktav Kanunu” demiştir. Başlangıçta kabul görmeyen bu kural Dimitri Mendeleyev ve Julius Lothar Meyer’in çalışmaları sonucunda "Oktav Kanunu" olarak kabul edilmiştir. Bu iki kimyacı periyodik tablonun babaları olarak anılmaktadırlar.
Mendeleyev ve Meyer aynı yıllarda birbirlerinden habersiz bir şekilde çalışmalar yaparak benzer sonuçlara ulaşmışlardır. Her iki bilim insanı elementleri atom kütlelerine göre sıralayarak benzer iki tablo oluşturmuştur. Ama Mendeleyev oluşturduğu tabloyu yayımlayan ilk kişi olduğu için Mendeleyev günümüz periyodik tablosunun asıl kurucusu olarak kabul edilir. Mendeleyev yayımladığı ilk tabloda elementleri atom ağırlıklarına göre dikey olarak sıralamıştır. Yaptığı bu sıralamada periyodik sisteme uymayan elementlerin yerlerini değiştirmiştir. Daha sonrasında yayımladığı periyodik tabloda ise elementleri benzer özelliklerine göre günümüzdeki gibi yatay değil dikey olarak sıralamıştır. Bu yaptığı tablo elementlerin tekrarlanan özelliklerini gösterse de bu özelliklerin neden tekrarlandığı hakkında hiçbir bilgi vermemiştir. Mendeleyev daha sonra yaptığı çalışmalar sonunda elementleri diğer elementlerle bileşikler oluştururken kurabileceği bağ sayılarına göre de sıralamıştır. Mendeleyev’in tablosunda yaptığı en mantıklı ve önemli şey henüz keşfedilmemiş elementler için tablosunda boşluklar bırakmasıdır. Mendeleyev bu keşfedilmemiş elementlere bazı isimler vererek bu elementleri periyodik tablosuna yerleştirmiş, bu elementlerin çeşitli özellikleri hakkında tahminlerde bulunmuş ve tahminleri doğru çıkmıştır.
"The establishment of a law, moreover, does not take place when the first thought of it takes form, or even when its significance is recognised, but only when it has been confirmed by the results of the experiment." Dmitri Mendeleev
Mendeleyev’in tablosunda bıraktığı boşluklar bilim insanlarına yeni elementler keşfetme konusunda ilham olmuş ve böylece günümüzde periyodik tabloda bulunan element sayısı 63’ten 118’e yükselmiştir. Tabi ki bu tabloyu Mendeleyev tek başına geliştirmemiştir. Yaşamı ve ölümü sonrasında da birçok bilim insanı bu tabloya katkıda bulunmuş ve günümüzdeki haline getirmiştir. Örneğin; soygazların keşfinden sonra Mendeleyev'in tablosuna soygazlar için yeni bir grup eklenmiştir. Mendeleyev öldükten sonra elementlerin atom kütlelerine göre sıralandıklarında oluşan soruna Henry Moseley bir çözüm yolu bulmuştur. Moseley, elementlerin kendilerine has özelliklerinin atom numaralarıyla belirlendiğini bularak periyodik tablodaki elementleri buna göre sıralamıştır. Glenn Seaborg da birçok element keşfettiği ve periyodik tabloya yeni seriler ekleyerek günümüzdeki haline getirdiği için Nobel Ödülü kazanmıştır ve anısına 106 numaralı elemente Seaborgiyum (Sg) adı verilmiştir. Perioyodik tablo denilince herkesin aklına ilk gelen Mendeleyev ise ne yazık ki yaşarken Nobel ödülünü hiç alamamıştır ama ölümünden sonra periyodik tablodaki 101 numaralı elemente Mendelevyum (Md) adı verilmiştir.
İLKE SEMİN YAŞARBAŞ, 9 Fen B
KAYNAKÇA:
- Gelir, İnci. The Chemisttry. 21 Mart 2018. <https://thechemisttry.com/periyodik-cetvel-tarihcesi/>.
- Herkese Bilim Teknoloji. Herkese Bilim Teknoloji. 6 Mart 2018. <https://www.herkesebilimteknoloji.com/slider/kesfin-yil-donumunde-periyodik-tablonun-tarihi>.
- Sarıgül, Dr. Tuba. «118 Element, Tek Bir Sistem: Periyodik Tablo.» Bilim Genç Tübitak (2019). <http://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/118-element-tek-bir-sistem-periyodik-tablo>.
BİR TANECİK İLE BAŞLADI HER ŞEY…
Etrafımızdaki her şey… Bir toz tanesinden başlayarak evrenin tamamına kadar… Hepsinin bir açıklaması, hepsinin bir nedeni var. İnsanlar, yüzyıllar boyunca bu nedenleri sorgulayarak bulmaya çalıştı. Dünyadaki değişimi başlatacak şey bazen bir düşünce bazen de bir formül oldu. Zaman içerisinde evrende var olan her bir taneciğin nasıl ve neden oluştuğuna dair bilgi verebilecek somut kanıtlar gelişti. Sayılara döndü bu defa insanlar. Soyut düşüncelerini saymak ve neden- sonuç ilişkisi kurarak ifade etmek istediler. Ben bu noktada; insanların yüzyıllar boyunca sahip oldukları soyut düşünceleri, somut bir biçimde ifade etmenin oldukça önemli olduğunu düşünmekteyim. Bu somut ifadenin ise bilimlerden ve esas olarak matematikten geçtiğine inanmaktayım. Matematik biliminin dili olan sayıları görebildiğimiz ve göremediğimiz her türlü fikri ifade etmekte kullanıyoruz. Bugün sizlere etrafımızda gördüğümüz her şeyin görünmeyen kısmını temsil eden “Mol” sayısından bahsedeceğim.
Mol sayısı veya mol kavramı kısaca şu şekilde açıklanabilir:
“Mol, bir maddenin 6.02x10 üzeri 23 (Avagadro Sayısı) kadar taneciğinin bir araya gelmesiyle oluşur. Uluslararası temel birimler sisteminin (SI), temel birimlerinden olan mol sayısının birimi moldür ve n harfi ile gösterilir.” (KAVUŞTU, 2015)
Mol Günü, sahip olduğu matematiksel ifade doğrultusunda her 10. ayın 23. gününde kutlanmaktadır.
“Mol Günü kimyaya karşı beslenen ilginin sonucunda yaratıldı. Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan okullarda ve dünyanın çeşitli yerlerinde, Mol Günü kimya ve mol ile alakalı farklı aktiviteler eşliğinde kutlanmaktadır. Mol Günü ve bu günün kutlanması fikri, 1980’lerin başında “The Science Teacher” adlı dergide, bir lise kimya öğretmeninin bu günü kutlamanın sebeplerini açıkladığı bir makale yazması sonucunda ortaya atılmıştır. Mol Günü hakkındaki fikrin başarılı olması üzerine, 15 Mayıs 1991’de “National Mole Day Foundation” kuruldu.”
Mol sayısı, insanların küçük ölçekte ve çok fazla bulunan maddeleri sayma ve dolayısıyla ifade etme isteğinden oluşmuş temel bir büyüklüktür. Günlük hayatta da maddeleri sayamadığımız pek çok yerde bu maddeleri ifade etmek amacıyla belirli birimler kullanmaktayız. Bu maddelere ve miktarlarının ifade edilmesine birkaç yaygın örnek verilebilir. “Örneğin raptiyeyi kutuyla, şeker ve unu kilo ile çimentoyu torba ile alırız. Bir torba çimento içerisinde sayılamayacak kadar çimento vardır. Atom ve moleküller çok küçük olduklarından sayılamazlar.” (KURT, 2018) Burada da belirtildiği gibi atomik anlamda sayılamayacak derecede fazla olan maddelerin miktarlarının ifade edilebilmesi için onları kapsayan ve temsil eden başka büyüklükler kullanılmaktadır. Bu büyüklüklere başka bir deyişle “çokluk ifadeleri” denilebilir.
Dalton başlangıcı olacak şekilde pek çok kimyacı bu kavram üzerine yoğunlaşmıştır. “Örneğin bir amonyak molekülü oluşurken bir tane azot, üç tane hidrojen atomu birleşir ifadesini kullandılar.” (KURT, 2018) Bileşikleri oluştururken farklı atomların miktarını ifade etmek için de “Avogrado Sayısı” ve dolayısıyla “Mol” birimi kullanılmaktadır.
Avogrado Kanunu ve bu bağlamda Avogrado Sayısı, kimyadaki en önemli sayılardan bir tanesidir. Bunun sebebi ise herhangi bir maddenin bir molündeki atom sayısını oluşturmasıdır. Mol ile Avogrado Sayısı arasındaki ilişki şu örnekle açıklanabilir: “12 gram karbon-12 izotopunun içerdiği atom sayısı uluslararası birim (SI) sistemine göre 1 moldür. 12 gram karbon-12 izotopunun içerdiği atom sayısı 6,022.10 üzeri 23 tane karbon atomudur. Bu sayıya Avogadro sayısı denir. Avogadro sayısı NA ile gösterilir.” (KURT, 2018) Bu bağlamda Avogrado Sayısı, mol yani madde miktarını ortaya koyan “sayısal” ifadedir. Ancak tek bir atomun kütlesi belirli matematiksel işlemler doğrultusunda ölçülebilecek durumdadır. “12 gram karbon-12 izotopunda bulunan gerçek atom sayısını deneysel olarak tespit edilmiştir. Tek bir atomun gram olarak kütlesi, kütle spektrometresi* ile bulunabilir.” (KURT, 2018, s. 29)
Sonuç olarak mol, bir maddede bulunan atom ve moleküllerin miktarı ifade eden bir birimdir. Bu birimin matematiksel şekilde ifade edilmesini sağlayan sayı ise Avogrado Sayısıdır. Mol küçük ve çok ölçekteki maddelerin bir gösterimidir. Bu gösterim sayesinde de pek çok farklı matematiksel işlem yapılabilmektedir.
*Kütle spektrometresi atomlardan, moleküllerden, radikallerden veya bunların karışımlarından iyonlar meydana getiren ve sonra da bu iyonlan kütle/yük (m/e) oranlarına göre ayırıp ayrı ayrı saptayan bir cihazdır.
PEKİ KİM BU TANECİKLERE MERAK SARAN?
Amedeo Avogadro (1776-1856)
Amedeo Avogrado, aristokrat bir ailede doğmuş oldukça zeki ve çok yönlü bir insandır. Kariyerine bir aile mesleği olan dini avukatlık ile başlamış olsa da bilime olan ilgisini hiçbir zaman gizlememiştir.
“Bilimin entelektüel olarak daha uyarıcı ve ilham verici olduğunu düşünmeye başlamıştı ve sonrasında ise bilime yönelmişti. Matematik ve fizik onun mantıksal olarak ilgisini çekmişti. Bu konuları incelemek için gittikçe daha fazla zaman harcamaya başlayan Avogadro, çalışmalarını yaparken önde gelen matematiksel fizikçi Profesör Vassalli Eandi’den yardım aldı.” (Lorenzo Romeo Amedeo Carlo Avogrado , 2017)
Avogrado, bu gelişme ile hem kendi hayatına hem de yapacağı çalışmalar ile geleceğe yön vermiştir. Bilim alanında getirdiği yenilikler hep bir devrim niteliği taşımış ve bilim dünyasına yeni kapılar açmıştır. “1803’te kardeşi Felice ile birlikte Avogadro, tuz solüsyonlarının elektriksel davranışına bakan ilk bilimsel makalesini yayınladı. Bu son teknoloji idi: Avogadro gibi İtalyan bilim insanı Alessandro Volta, yalnızca üç yıl önce ilk kez elektrikli bataryayı bulmuştu.” (Lorenzo Romeo Amedeo Carlo Avogrado, 2017)
Avogrado bilime o dönem için son teknoloji olacak bir yenilik getirdikten sonra okuduğu ve araştırdığı bilim insanlarından etkilenerek yeni çalışmalar, teoriler ve sistemler ortaya koymuştur. “Avogadro, Gay-Lussac’ın toplam hacim yasasından büyük ölçüde etkilendi. 1811’de Journal de Physique’e, 14 Temmuz 1811’de yayınlanan "Chimie et d’Histoire Naturelle" gazetesine bir bildiri sundu. Vücudun temel moleküllerinin göreli kütlelerinin ve bunların bileşiklerdeki oranlarının tanımlanması hakkında yazdığı makalede normalde serbest bir halde bulunan en küçük partikül için molekül kelimesini buldu ve sonrasında Avogadro kanunu önerdi.” (Lorenzo Romeo Amedeo Carlo Avogrado, 2017)
Avogrado’nun taneciklerle yolculuğu bu çalışma ile başlamıştır. Ancak Avogrado kimya dışındaki alanlarda da çalışmalarda bulunmuştur.
Amedeo Avogrado, aynı zamanda taneciklerin yanlış biçimde ifade edildiği bu dönemde çalışmalarına yön verebilmek için özellikle iki bilim insanını incelemiştir. Bu iki bilim insanı John Dalton ve Joseph Gay- Lussac’tır. Bu gözlemlerin bir sonucu olarak Avogadro, elementlerin bireysel atomlar yerine moleküller olarak var olabileceğinin farkına varan ilk bilim insanı oldu. Örneğin çevremizdeki oksijenin, iki oksijen atomunun birbirine bağlı olduğu bir molekül olarak var olduğunu fark etti. Aynı alanda çalışan diğer bilim insanları, Dalton gibi, tüm elementlerin tek atom olarak var olduğu halde sadece bileşiklerin molekül oluşturabileceğine inanıyordu.” (Lorenzo Romeo Amedeo Carlo Avogrado, 2017)
Bu hipotez dışında Avogrado, pek çok çalışma yayınlamıştır. Bu çalışmaları arasında yukarıda bahsedilmiş olan Avogrado Sayısı içlerinde en önemlilerinden bir tanesidir. Aynı zamanda Avogrado’nun bu çalışmaları dönemin birçok dergi ve makalesinde yayınlanmış ve zaman içerisinde geliştirilmiştir. Bu anlamda Avogrado atomik- moleküler kimyanın temellerini atan kişi olarak kabul edilmektedir.
"Doğal bİlİmler konusundakİ çalışmalarım, özellİkle atom dünyasına bakan fİzİk bölümünü İçerİyor: Moleküllerİn özellİklerİ, hareketlerİnde yer alan kuvvetler, farklı maddelerin ısı kapasitelerİ, gazların ısı İle genleşmesİ, gazların yoğunluğu ve basıncı." AVOGADRO
JEREN OLDMAN, 9 Fen A
Kaynakça:
- Lorenzo Romeo Amedeo Carlo Avogrado . (2017, Haziran 11). İnovatif Kimya Dergisi: https://inovatifkimyadergisi.com/lorenzo-romano-amedeo-carlo-avogadro adresinden alındı
- KAVUŞTU, Z. (2015). Mol Günü. Logos Fizik-Kimya-Biyoloji, 75.
- KURT, U. Ö.-S.-O.-U. (2018). Ortaöğretim Fen Lisesi Kimya 10 Ders Kitabı (s. 28). içinde MEB.
BİLİM UĞRUNA hayatını feda eden KADIN: MARIE CURIE
“Träume dir dein Leben schön und mach aus diesen Träumen eine Realität.”
Bazı bilim insanları vardır ki; insanlığın ilerlemesi için hayatlarını feda ederler. Bu bilim insanlarından yalnızca biri olan Marie Curie, Nobel ödülünü alan ilk bilim kadını olarak tanınmaktadır.
Polonya asıllı bilim kadını Maria Sklodowska ya da Fransa'da yaptığı evlilik sonrası, dünyada bilinen adıyla Marie Curie, yaşamı boyunca zorluklarla mücadele eden ve yaptığı buluşların her daim arkasında durması ile tanınan kararlı bir bilim insanıdır. Yaşadığı dönem dolayısıyla birçok yeniliğin öncüsü olmuş; kendisini tüm dünyaya çalışkanlığıyla tanıtmıştır.
Marie Curie, radyoaktivite düzeyinin tek bir unsura bağlı olduğunu bulmuştur. Bu etkiyi, periyodik tabloda, uranyumun hemen altında yer alan toryum da yaratabilirdi. Marie, bu olasılığı göz önüne alarak araştırma alanını genişletmiştir ve radyoaktivite için çok sayıda maddeyi test etmiştir. Bunlar arasında, bir madde üstünde yoğunlaşmıştır. Bu uranyumdan arta kalan katranlı zift cevheridir. Ölçümleri sonucunda, cevherin gerekenden çok daha radyoaktif olduğunu anlamıştır. Haziran 1898'de, uranyumdan 400 kat daha radyoaktif bir kimyasal elementi bularak ilk başarısına ulaşmıştır. Bu elemente anayurdundan esinlenerek "Polonyum" adını vermiştir. Curie ve eşi , araştırmalarını sürdürmüşlerdir ve Kasım 1898'de, polonyumdan da güçlü bir başka radyoaktif element keşfetmişlerdir.
1902 yılında, Curie'lerin, araştırmaları ve ulaştıkları sonuçlar nedeniyle, Nobel Ödülü'nü birlikte almaları gerektiği tartışmaları başlamıştır. Ancak, Fransız Bilim Akademisi'nden bir grup bilim adamı, yazdıkları tavsiye mektuplarında bilerek ve açıkça Marie Curie'nin adını atlamışlardır. Neyse ki, Nobel Komitesi adayları inceledikten sonra hiç tereddüt etmeden 1903 Fizik Ödülü'nü vermişlerdir. Bundan sonraki yıllar içinde eşiyle birlikte çalışma fırsatı bulamamıştır. 19 Nisan 1906'da da, o trajik kaza gerçekleşmiş; Piere Curie bir arabanın altında kalarak ani bir şekilde hayattan ayrılınca Marie, acısını kendini işine vererek dindirmeye çalışmıştır. Sorbonne'da eşinin kürsüsüne profesör olarak atandığında, bu okulda ders veren ilk kadın unvanını kazanmıştır. Polonyum ve Radyum üzerine yaptığı çalışmalarla da 1911'de Nobel Kimya Ödülü'nü alarak yine bir ilke imza atmıştır.
Bu ikinci zafer, kamuoyunda çalkalanan söylentilerle lekelenmeye çalışılmıştır. Adı, bir başka saygın fizikçi Paul Langevin'le aşk dedikodusuna karıştırılmıştır. Fakat Curie, bunun da üstesinden gelmeyi başarmıştır. Artık tek amacı, araştırmasının diğer bilim dallarına da yardımcı olmasını sağlamaktır. İlk olarak radyumun tıbbi uygulamalarda kullanılmasına öncülük ederek kansere karşı çok etkili sonuçlar veren "radyoterapi"nin, uzun yıllar boyunca milyonlarca insanın hayatını kurtarmasını sağlamıştır.
Marie Curie de radyum tehlikesini fazlasıyla yaşamaya başlamıştır. Gece gündüz demeden birlikte yaşadığı element kendisine ihanet etmiş, Mayıs 1934'te çok ciddi şekilde rahatsızlanmıştır. Testler, şiddetli bir kansızlığı, yani anemiyi işaret etmiştir. Fransız Alpleri'ndeki sanatoryuma gönderildiyse de artık çok geçtir. Uzun yıllar üzerinde çalıştığı radyum nedeniyle kan kanserine yakalanmış ve çok geçmeden 4 Haziran 1934'te gözlerini hayata yummuştur. Yıllar süren mücadelesinin izleri ellerine de yansımıştır. Parmakları nasırlarla ve radyasyon yanıklarıyla dolmuştur. Savaşımla geçen bilimsel kariyerinde, binlerce kişinin hayatını kurtaran Curie, yine kendi adını verdiği çok tehlikeli kimyasal bir maddenin kurbanı olmuştur.
Bazı insanlar vardır ki; yaşamları boyunca insanlara hizmet ederler . Curie, bu insanlardan biridir ve yaşadığı dönemde “ilklerin kadını” olmuştur. O sadece bilimle uğraşan insanların değil; aynı zamanda kadınların en büyük güç kaynağı olmuştur.
Yaşadığı dönemde kadınların araştırmalar yapması ve bilimle uğraşması garip karşılanıyordu. Çünkü kadınlar, o döneme göre bilimle ilgilenemezdi. Marie Curie, bu dönemde birçok iftiraya maruz kalmış, insanlar onun açığını kovalamıştır. Fakat o asla yılmamış, aksine daha çok çalışmış ve kendini herkese ispatlamıştır.
Marie Curie, her zaman yeniliklerle ismi anılan bir kadındır. Yaptıklarıyla insanları kendine hayran bırakmış, mücadelesiyle hayatlara güneş gibi doğmuştur. İlk Nobel ödülü alan kadın bilim insanı olması, ilerde birçok kadın bilim insanının önünü açacaktır. Marie Curie, sadece kadınlara yol göstermemiş; aynı zamanda yaptığı buluşlarla insanların hayatına ışık tutmuştur. Kendisi yapılamaz denilenleri yapmış, aşılamaz denilen zorlukları aşmıştır. Kısacası, kadınların bir şey beceremeyeceğini savunan sığ düşüncelere karşı ispat niteliğinde bir hayat sürdürmüştür.Hayatta birçok şey başarmış, en önemlisi de bunları sadece insanlığa fayda sağlamak adına yapmıştır. Ne yazık ki insanlığa yön gösterirken; bu yolda kendini kaybetmiştir. Mevlana’nın da dediği gibi: ”Mum olmak kolay değildir. Işık saçmak için önce yanmak gerekir.”
Curie beni, çoğu insan gibi derinden etkileyen bir bilim insanı; hatta bir kahramandır. Benim kahramanımdır. Kahraman kelimesinin anlamını benim için değiştiren bir kadındır. Kahraman sözcüğü sadece, bir olayda veya savaşta fiziki açıdan üstünlük gösteren kimse anlamına gelmemektedir. Çünkü Curie, insanlara yaşam hikayesiyle ve yaptıklarıyla dayanak olmuş bir kahramandır. Kendisi adeta yaşama meydan okumuş, benliğini bu yolda feda etmiştir.Birçok haksızlıklara uğramış, fakat yılmadan yoluna devam etmiştir. Marie Curie, insanlığa ”kadınların gücü”nü kanıtlamış, kadınların neler yapabileceğinin en güzel örneğini, bize hayatıyla sunmuştur.
ÖYKÜ ÇOBAN, 9 Fen B
KAYNAKÇA:
- azquotes. (n.d.). Retrieved from azquotes web site: https://www.azquotes.com/quote/547774
- aphorismen . (n.d.). Retrieved from aphorismen web site: https://www.aphorismen.de/suche?f_autor=977_Marie+Curie
- ATAY, Ö. (2017, Aralık 1). Gaiadergi. Retrieved from Gaia Wer site: https://gaiadergi.com/radyoaktif-izleri-silinemeyen-bilim-kadini-marie-curie/
- Focus Dergisi. (n.d.). Retrieved from Focusdergisi Web site: http://www.focusdergisi.com.tr/bilim_insanlari/1000_yilin_dahileri/00210/
First TuRKISH WOMAN CHEMIST: ReMZİYE HİSAR
Remziye Hisar is the first turkish woman chemist. She is one of the first women, who studied at the famous university called “Darülfünun” and she is the first turkish woman, who graduated from Sorbonne University with doctoral degree. She is one of the leaders of modern science and also the first woman leader of modern science. Remziye Hisar contributed to modern science in different fields of chemistry and she also had a lot of difficulty in her education.
She was born in Macedonia in 1902. She graduated from Mekteb-i İptidayi when she was 9 years old and from Darülmuallimatı in 1919. After her graduation she started to chemistry in “Darülfünun”. She explained her choice with these words; “In our chemistry lessons I was seeing a lot of foreign names and that made me feel very upset. I thought that I can change the frustration of not seeing any Turkish names, if I could be successful at science.”. While she was having education in Turkey, the classes were separated. Therefore she went to Baku with her teacher. At that time there was a war in Baku and it effected Remziye Hisar in a bad way. Nevertheless she didn’t give up and she started to give education in boys school. She met with her husband Reşit Süreyya Gürsey in that school. She had a lot of problem as a woman scientist. One of them was with her father. He said that she should have married and shouldn’t have worked.
Remziye Hisar was Marie Curie’s student. Besides she received a tender from her to be her assistant. She also took lessons from the successful scientists in Sorbonne University. Unfortunately she had to leave Sorbonne due to her husband’s illness and she started to give lessons in Erenköy Highschool. Even so these situations didn’t prevent her to work for her reconstituted country. Those days there weren’t any chemist in Europe so the government couldn’t give scholarship but she went to Paris for studying in her own right. She said these words in her another interview: “When I look back on the days, which women can only work as a teacher, I understand that we improved ourselves.”
She had two thesis studies. They were about electrolytes and metaphosphates. Her doctorate study was found successful by the jury and she was considered worthy to Jury’s honorable mention. She went back to her country after she had completed her thesis studies and she started to work at İstanbul University. She became professor in 1959 and she won TUBITAK Service Award in 1992.
Despite all of the problems that she faced, she was very successful and prestigious in her job. She inspired her colleagues, students and the new generations.
Kaynakça:
- Nazlı Gündoğdu, Remziye Hisar - The Chemisttry, https://thechemisttry.com/remziye-hisar/
- Şahin Kılınç Yaşam Öyküsüyle Gerçek Bir Süper Kahraman: Remziye Hisar, Webtekno, https://www.google.com.tr/amp/s/www.webtekno.com/haber/amp/56974
Ezgi Gül Uyar, 9 Fen A
A mole of fun
Credits:
NASA Image of the Day Pictures Deep Dream Generator Design